Ben Alevi Kürt toplumunun, ailemin ve kültürümün bana aktardığı doğru değerleri benimsemiş, ülkenin en iyi üniversitesinden biri olan ODTÜ'den mezun olmuş, farklı alanlarda sertifikaları olan, hali hazırda siyaset bilimi ve uluslararası ilişkilerden diploma almaya hak kazanmış, hayat boyu öğrenmeyi kendine ilke edinen toplumsal sorumluluk duygusu yüksek bir yurttaşım.
Aleyhimdeki profesyonel dikkat çeldirmelerin geçmişi bundan 10-12 sene evveline uzanıyor. Sosyal ve fiziki çevremdeki seviyesiz cürümler yıllardır sistemli olarak benim haneme yazılıyor. Ürettiğim değerler ise çevremdeki Türk ya da Sünni kimlikli insanlara atfediliyor. Bu durumun Alevi Kürtlere yönelik örtük ve sistematik bir devlet politikası olduğunu düşündüren yargı süreçleri orta yerde duruyor.
Kurumlar eliyle nitelikli iftira düzenekleri kuruluyor. Liyakatin ortadan kalktığı Emniyet, Yargı, İstihbarat gibi en kilit kurumlarda, cemaat/hemşerilik/siyâsi çıkar ağlarına çalışan kapasitesiz insanların yargılarıyla hareket ediliyor. Davaların soruşturmaları önceden ayarlanan bu kişi ve adreslere yönlendirilerek yargı kararları manipule ediliyor. Arkalarına kurumsal desteği alanlar her tür haksızlığa teşne oluyor. Arkadaş sandığımız insanlar arkamızdan iş çeviren kadrolu muhbir çıkıyor.
Sırtımıza basarak yükselmeye çalışan kifayetsiz muhterislerin aksine, ben evladımın sağlığı ve güvenliği için mücadele ederken aynı zamanda toplumun bütün kesimlerinin çocuklarını düşünerek hareket ediyorum. Bunu da kimseden hiçbir karşılık beklemeksizin, bilakis tüm riskleri göze alarak yapıyorum. Karşılığında ise paramiliter çetelerin Emniyet ve Yargıdaki uzantılarıyla karşı karşıya getiriliyorum. Sistem tarafından palazlanan "ideal" kimliklerle aramızdaki fark tam da bu mücadelede ortaya çıkıyor. Hazıra konan, kapasitesiz, saf çıkarcı insan modelini sistem kendisi üretiyor. YILLARA UZANAN NİTELİKLİ İFTİRA DÜZENEKLERİNDE ROLÜ OLANLAR BELLİ GÜÇ ODAKLARI TARAFINDAN KORUNUYOR
BÖYLE DEVET AHLAKI OLMAZ
