Çarpıtılmış bilinç(lilik) halleri

Yıl 2014. Olay çıkarmadan sessiz sedasız anlaşmalı boşanmanın ardından hayatımdaki bu yeni sürece yüksek bir motivasyonla ve çocuğumu merkeze alarak başladım. Her şeyin yolunda gittiğini zannederken, oğlumun ilkokul öğretmeninin yönergesiyle*** pedagog araştırmaya başladık. Yankı Yazgan'da karar kıldık. 

Yazgan'la yapacağımız görüşmelerden, oğlumun boşanma sürecine adaptasyonuyla ilgili psikolojik/pedagojik destek alacağımızı zannediyordum. Bu vesilesiyle de oğlumun babasının duygusal sömürüye ve manipulasyona dayanan kötü mizacından en azından oğlumla olan iletişiminde vazgeçeceğini umuyordum. 

Anne-baba olarak Yazgan'la yaptığımız ilk ve tek görüşmede ben oğlumun babasıyla ilgili kaygılarının olduğunu, babasının kuracağı doğru iletişim ve bunu destekleyen doğru davranışlarla bu kaygı halinin önüne geçilebileceğini söyledim. Yankı Yazgan işin bu kısmıyla pek ilgilenmedi. Söylediklerimi yarım bir tebessümle bir-iki cümleyle geçiştirerek danışman ekibiyle "çocuğun akademik başarısının zedelenmemesine" odaklı bir programı merkeze aldı. Mevcut sisteme uyumlu bir yaklaşımla, oğlumun gittiği özel okulla koordine bir program hazırlandı. Bu arada çocuğuma hiperaktivite/dikkat eksiliği  ilaçları verilmeye başlandı. Kısa bir zaman diliminde oğlumun gözlerinde üç dereceye yaklaşan bozulma ve tansiyon riski ortaya çıktı. Boşanma olayının dışında dikkat çeken tek faktör Yazgan'ın verdiği hiperaktivite ilacıydı. O vakitler ODM seminerlerine katıldığım Tamer Dövücü'ye de bu durumu danıştığımı hatırlıyorum. Tamer Hoca'nın görüşü, meselenin biyolojik olmaktan çok psikolojik olabileceği yönündeydi. Sonradan yaptığım araştırmada hiperaktivite ilacının göz bozukluğu konusunda kötü bir karnesi olduğunu öğrendim. 

Yankı Yazgan'ın yönlendirmesiyle Suadiye'de özel bir etüt merkeziyle koordine yürütülen programda ben yokum. Bir biçimde süreçten ekarte edildim. Bunda eski eşimin her zamanki iletişim sorununun ötesinde art niyeti söz konusuydu. Bu art niyete üçüncü kişiler de eklendiği için  (biz evliyken sadakatsizlik üzerine ilişki kurduğu TMSF avukatlarından Nagihan Gür başta olmak üzere) işin içinden çıkamıyordum. Eski eşimin bu ve benzeri her yanlış davranışı oğlumuza zarar veriyordu. Uzatmalı sevgilisiyle birlikte psikolog ablamı da kurdukları tezgahlara alet ettikleri iki sene sonra ortaya çıkacaktı. 

Yankı Yazgan'a ilaç konusundaki ilgili kaygılarımı ilettim. Yazgan'ın da onayıyla hiperaktivite/dikkat eksikliği için verilen ilacı kestik. Ben zaten meselenin ne ara bu aşamalara geldiğini anlamış değildim. Oğlum doğduğundan beri kinestetik bir çocuktu. Bunun adı oldu hiperaktivite. Oğlum anaokulundan beri sevdiği her şeyde yaptığına odaklanan, sevmediği konuları es geçen, genel olarak başarılı bir çocuktu. Sırf derslerde ilgisini çekmeyen konular olduğu için çocuğuma dikkat eksikliği teşhisi kondu. Sonuç itibarıyla Yazgan'ın ekibiyle özel okulun rehberlik servisinin koordinasyonu oğluma en ufak bir olumlu katkı sağlamadı. Bilakis zarar verdi. Sadece ilaçtan bahsetmiyorum. Çocuğu bile fişleyen bir sistemde yaşıyoruz.  


NE TÜR BİR NETWORKLE SINANDIK?

Sosyal ve iktisadi ilişkilerde kendi zümrelerini kuran "Aydın/İlerici" tabaka oldukça örgütlü. Hedefe koydukları kişi ve grupları faşizan, köhnemiş, sığ önyargılarla yargılıyorlar. Saldırı düzenekleri dinci muhafazakarın ve ırkçı faşist çevrelerin yöntemleriyle aynı. Bir tür yasalar-üstü tecrit ve imha sistemi kullanıyorlar. 

Bilginin ve tecrübenin olayları değerlendirmede en az hata payına yol açması beklenirken, Yankı Yazgan'dan Felsefeci Yazar Cengiz Gündoğdu'ya, Psikolog Cüneyt Karabiber'e, referansla başvurduğum avukat Canan Kırpaçlar'a, muayene randevusu aldığım doktorlardan, adliye uzman psikologlarına, çocuğumun okul yönetimine ve daha başka birçok kişi ve kuruma uzanan Bylock'un türevi seküler networkler üzerinden telafisi imkansız itibarsızlaştırma düzenekleri kuruldu. Nitelikli iftiraların servis edildiği bu networklerin "Aydın/İlerici" olma iddiası bu açıdan beni daha fazla düşündürüyor ve bir o kadar da endişelendiriyor.

Sığ önyargılarla peşin hükümler veren kişi ve kurumlar bir nevi turnusolu vazifesi gördüler. Doktorundan hakimine, özel okul yönetiminden öğretmenine kadar pek çok kişi ve kuruma uzanan, Anayasal düzeni ayaklar altına alan tehlikeli bir network yapılanmasıyla sınandık. 

Bylock türevi dinci muhafazakar network yapılanmaları muhtemelen apoletli vesayete yakın duran seküler, sosyal ve iktisadi bu zümreye muhalefet için kuruldu. Kabaca ifade etmek gerekirse: "Apoletli Vesayet" ile "Cübbeli Vesayet"in iktidar ve sermaye savaşının ortasında kalan bizlerin hayatı Türkiye'de işlerin nasıl döndüğünü gösteren lab sahasına dönüşdü. İki ana eksenin çapraz ateşi altında yıllardır mücadele ediyoruz ve ben şahsen evladını korumaya çalışan bir anne olarak bu ateş altında hasbel kader hayattayım.


(***)  Oğlumun onun da görüşünü aldığımız boşanma kararımızı sınıfta olağan bir şeymiş gibi aktarması ilkokul öğretmeni Ayşegül Hanım'ı endişelendirmiş olacak ki durumu bize bildirdi. Biz de belki bilmediğimiz bir şey vardır diyerek uzman görüşü almayı uygun bulduk. İŞİN TRAJİKOMİK YANI  o vakitler dokuz yaşında olan oğlum Cem'in buradan geçmişe baktığında boşanmadan sonraki o ilk iki yılı gayet güzel anılarla hatırlıyor olması. Yani Cem gerçekten de sarsılmamıştı. Onu bu yeni sürece en doğru bir şekilde adapte etmek için elimden gelen azami gayreti gösteriyordum. Babası hafta sonları gelip alıyordu. Birlikte bolca vakit geçirdikten sonra pazar akşamları getirip bırakıyordu. Hafta içi de benimle birlikte her zamanki düzeninde yaşıyordu. Babası bize on dakika yürüme mesafesinde bir eve çıktığı için özlediği zamanlar ulaşması da kolay oluyordu. Bizim sorunumuz 2015'in sonlarında başladı. Babanın Nisan 2016'da yeni bir eve taşınması ve Temmuz 2016'da üçüncü evliliğini yapmasıyla birlikte oğlumla hayatımız tam anlamıyla bir kabusa dönüştü. Yalanlar, iftiralar, maddi manevi yıldırma girişimleri, itibarsızlaştırma çeteleri, troller, dava bombardımanları havalarda uçuştu... Cem bugün on sekiz yaşında bir genç oldu. Güzel anılarla hatırlayıp bahsettiği ilk iki yılın (2014 Ocak - 2016 Nisan) ardından gelen şu son yedi yılımız art niyetli çıkarcı insanların, basiretsiz yargı sisteminin, ahmak babasının yüzünden - 2017'de 6284 sayılı yasayla oğlumu yanıma alabildiğim 7-8 ayı saymazsak - birbirimizden neredeyse tamamen ayrı geçti. Bu yedi yıl benim ömrümde küçük bir zaman dilimidir. Ancak oğlumun hayatında, onun kişiliğinin şekillendiği en kritik yaşlarında benden uzak kaldığı, eğitim hayatına darbe indirildiği, duygusal yıpranmaların ve negatif yönlendirmelerin olduğu bir ortamda bilgisayarın başına terk edilerek benden adeta izole edildiği yıllardır.



Bu blogdaki popüler yayınlar

Son 5-6 yıldır elimi attığım her işin altından istisnasız çok kötü kokular geliyor

Devletin en kilit kurumlarında Cemaat/hemşerilik/siyasi çıkar grupları

Bir tür yasalar üstü "tecrit ve imha" yöntemiyle mi karşı karşıyayız?